Skip to content Skip to footer

Neden Sevgi Açlığı Çekeriz?

Hepimizin hayatında, içimizde derin bir sevgi arayışı hissettiğimiz anlar olmuştur. Bu, yalnızca romantik ilişkilerde değil, aile ve arkadaş ilişkilerinde de kendini gösterir. Peki, neden bu kadar çok sevgiye ihtiyaç duyarız? Sevgi açlığının nedenlerini birlikte keşfedelim.

Sevgi, biyokimyasal süreçlerle yakından ilişkilidir. Beynimizde oksitosin, dopamin ve serotonin gibi kimyasallar, sevgi ve bağlanma duygularını oluşturur. Özellikle oksitosin, “sevgi hormonu” olarak bilinir ve fiziksel temas ve yakınlık sırasında salınarak güven ve bağlılık hislerini artırır. Bazen, bu hormonların düşük seviyede olması, kendimizi sevgiye aç hissetmemize neden olabilir.

Erken çocukluk deneyimlerimiz de bu konuda büyük rol oynar. Ünlü psikolog John Bowlby’nin Bağlanma Teorisi’ne göre, erken dönemde bakım verenle kurulan bağ, duygusal gelişimimizi şekillendirir. Güvenli bağlanma yaşamış çocuklar, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurarken, güvensiz bağlanma yaşayanlar sevgi açlığı ve ilişki sorunları yaşayabilirler.

Carl Rogers, kendimize değer vermenin, sağlıklı psikolojik gelişim için hayati önem taşıdığını vurgular. Düşük öz saygıya sahip bireyler, sevilmeye layık olmadıklarını düşünebilirler ve bu da sevgi açlığına neden olabilir. Erken yaşta yaşanan travma ve ihmal, bireylerin sevgi ve bağlanma kapasitelerini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu tür deneyimler, kendimizi sevgiye layık görmememize ve sürekli sevgi arayışında olmamıza yol açabilir.

Modern toplumda sosyal medya ve popüler kültür, mükemmel ilişki modellerini idealize eder. Bu durum, kendi ilişkilerimizi yetersiz görmemize ve sevgi açlığı hissetmemize neden olabilir. Sosyal medyada gördüğümüz mükemmel ilişkiler, gerçek hayattaki ilişkilerimizin değerini sorgulamamıza yol açar.

John Bowlby: “Bağlanma, insan doğasının merkezinde yer alır ve kişinin duygusal sağlığı için hayati öneme sahiptir. Güvensiz bağlanma, sevgi açlığı ve duygusal yoksunluğa yol açabilir.”

Carl Rogers: “Kendine değer verme, bireyin sevgi dolu ilişkiler kurabilmesi için gereklidir. Düşük öz saygıya sahip bireyler, kendilerini sevilmeye layık görmezler ve bu da sevgi açlığı yaratır.”

Abraham Maslow: Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde sevgi ve ait olma, temel insani ihtiyaçlar arasında yer alır. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında, bireyler sevgi açlığı çekerler.

Peki, bu sevgi açlığı ile nasıl başa çıkabiliriz? İlk adım, kendimize şefkat göstermeyi öğrenmektir. Kendimize değer vermek, sevgi açlığını azaltmanın önemli bir yoludur. Güvenli ve destekleyici ilişkiler kurmak, sevgi açlığını gidermeye yardımcı olabilir. Ayrıca, profesyonel destek almak da bu süreçte büyük fark yaratabilir. Terapinin, duygusal yaralarımızı iyileştirmemize ve sağlıklı bağlanma becerileri geliştirmemize yardımcı olabileceğini unutmayın.

Sevgi, hepimizin ihtiyaç duyduğu temel bir duygudur. Bu ihtiyacı karşılamak için kendimizi keşfetmekten ve gerektiğinde yardım almaktan çekinmemeliyiz. Sevgi arayışınızda yalnız değilsiniz ve bu yolculukta her adım, sizi daha sağlıklı ve dengeli bir yaşama yaklaştıracaktır.

Sevgilerimle Psikolog Hediye Tunç 🙂

Leave a comment